30 Haziran 2014 Pazartesi

bedriye aksakal

                                            UMUT TAŞIYORUZ          
                                                                                      
                                                        Yazan: Bedriye Aksakal

Hafta sonlarını yani Pazar günlerini çok seviyorum. O gün özgürce istediğim eylemi
yapabiliyorum. Ve o gün hiç iş yapmıyorum(ev işi). Pazar günleri ya avare avare sokakları
dolaşıyorum. Dolaşırken ıslık çaldığım gibi, kaydırak da oynuyorum sokakta ki çocuklarla.
Ya da evde yere bir güzel uzanıp, dergiler arasında, keyifli bir yolculuğa çıkıyorum.
Daha çok Broy Dergisi’ni okumayı seviyorum.
Broy’la tanışmam şair Veysel Çolak sayesinde olmuştu.
Broy’la, Cevat Çapan’ı sevdim ve kişiliğine saygı duydum. Turgut Uyar’ın günlüğüyle ozanın
yaşamındaki acılı, sevinçli günlerine tanık oldum.
Kötü Şiir’i T.S Eliot’tan bir kez daha dinledim. Ahmet Ada’yla ‘Beyaz Türkü’yü okudum:

Sana gelirdim sevincini uçurmamışken henüz kalbin
Sesim huysuz bir çocuğun sesiydi
Suçlu bir çocuğun sesiydi belki
Sana gelirdim sevincimi yitirmemişken henüz kalbin.

Afşar Timuçin’in söylediği gibi: “şiir yaşamın özüdür ya da özünü ortaya çıkarır. Sonra
yaşamı mayalandırmak üzere yeniden yaşama katılır.”
Walt Whitman’dan, şiirin engin sesini duydum:

Duygu, heyecan, güç yüklü yaşamın,
Neşeli, en özgür davranışlar için, tanrısal yasalarla yaratılmış,
Yeni insanın şarkısını söylüyorum.

Bu kez Cevat Çapan ikinci kez karşıma çıkıyor. Ritsos’un “Görülmemiş Çiçek Açmasını”
öyle güzel anlatıyor ki:

Ay ışığında, açık bırakılmış bir pencereden de girebilirsiniz Ritsos’un şiirine, toplama kampı
olarak kullanılan adalardaki tel örgülerin boşluklarından da. İlk bakışta sessiz, ıssız bir
boşlukta bulursunuz kendinizi. Çünkü şair yalın şeylerin arkasına gizliyordur kendini, onu
bulabilmemiz için.

“...
Her sözcük bir geçittir
Bir buluşmaya çoğu zaman vazgeçilen,
İşte o zaman doğrudur o sözcük: Buluşmada direttiği zaman.”

Salah Birsel’in, Maymuncunun Günlüğü’nü okurken, bir taraftan da Salah Birsel’i
dinliyorum:
“Dünyamız acı yüklü, hıytırık bir kümestir. Orada tüneyen yarım aklı kınalılar, işleri güçleri
fesat aşı pişirmek olanlar, cıllığı çıkmış sarhoş kaşıkları, büyük mastorlar, kara bilimciler ve
de maymuncular insanların içini karartmak, uykularını kısaltmak için ellerinden geleni
artlarına koymazlar...”
Sayfalar yıllara sığmamış. Saat acımasızca yol alırken ne ben Broy’dan ayrılıyorum ne de
Broy benden ayrılıyor. Bir taraftan da şarkıcı şair; ‘Jacaues Brel’den şarkı sözlerini
dinliyorum. Sözler kulağıma öyle hoş geliyor ki:


Bir dostun bağlılığını
Bir yarının güneşini
Bir kırlangıcın uçuşunu
Bir geminin dönüşünü
Görebilmek gerekir.
Şarkıcı şair, hepimizin içinde yaşayan çocuğu da anlatmaya başlar:

Çocukluk
Kim söyleyebilir ki ne zaman
 bittiğini
Kim söyleyebilir ki ne zaman
 başladığını
Kim engelleyebilir ki çocukluğu
 yaşamamızı.”
Müştak Erenus’un dizeleriyle;’Umudum Her Gün daha Kocaman’ oluyor.

“Umut taşıyoruz kucaklarımızda yarınlara
Bu bizim olan memleketimiz
Bu bizim olan dünya.