29 Haziran 2014 Pazar

gece, insanların içinde uyuklayan korkuları uyandırdı; onları uyanık tuttu. onları, yani hem insanları, hem korkularını.

'Sonra soyunmağa başlayacak insanlar. Gecenin açtığı yaralar biraz daha acısın diye.

Hepimiz birden konuşmalıyız. Öyle ki dünyayı elimde tutabildiğime, dünyayı elimden, parmaklarımın arasından kaçırmadığıma inanabileyim, kanabileyim. Kaçarsa her şey biter çünkü.

İnsanlar yavaş yavaş vazgeçeceklerdi elbet, gerekmedikçe evlerinden çıkmaktan.

Gece nerede, hangi anda başlar?

Öpüp durduğum bu bacaklar, bu gövde, bu eller, bu yüz, bu geceden hemen ya da çok sonra, bu yataktan az ya da çok uzakta, katilim, ölümüm kılığına giremez mi?

Oysa ''gece'', şişirilmeden de, etkili bir sözcük olabilirdi.içimizdeki hayvanı ürperten...

Ne düşlesek, nasıl düşler görsek, yapıntılarımızı nasıl kursak ki bundan böyle? Ne yaparsak yapalım, gerçeklikte olup bitenler bizim her türlü düşümüzü, düşlememizi, yapıntımızı fersah fersah geride bırakıyor.

Her yanımda yapış yapış bir acı, çok eski, koyu bir koku. Işık yavaş yavaş kararırken ben, benim artık, kırılmış her parçanın içerisinde. Aynada tanıyamadığım ben. Binlerce parça. Artık ben de olmayan yüz binlerce parça.

Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?'

Bilge Karasu, Gece