29 Haziran 2014 Pazar

cioran



-“Her insan, kendinin bir şey önereceği anı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter.”

-“Doyasıya yaşanan her saplantı kendi aşırılıklarıyla kendini ortadan kaldırır. Ölümün sonsuzluğu üzerinde dura dura düşünce bunu yıpratmayı başarır.”

-“Sadece hiçliğin sırlarına giriş yapılabilir- ve canlı olmanın gülünçlüğünün.”

-“Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır… boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen –ya da incat eden- o sayıklamanın kurumasıdır.”

-“Zira her birimiz, kendimize hasredilmiş olmamak için elimizden geleni yaparız.”

-“Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hale gelir.”

-“Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.”

-“O zaman şiire doğru dönmemek elde mi? Onun da, tıpkı hayat gibi, hiçbir şeykanıtlamama mazereti var.”

-“Tek olmaktan duyduğu gurur, insanı, kendi derdine âşık olmaya ve tahammül etmeye teşvik eder. Bir ıstırap dünyasında, ıstırapların her biri, diğerleri nazarında tekbencidir.”

-“Bizzat Tanrı, sadece kendine eklenen sıfatlarla yaşar; ilahiyatın varoluş nedeni budur. Böylelikle insan, mutsuzluğunun yeknesaklığını daima farklı biçimlerde niteleyerek, ancak tutkulu bir yeni sıfat arayışıyla zihnin önünde haklı çıkarır kendini.”

-“Niçin Tanrı o kadar soluk, o kadar dermansız ve o kadar vasat bir çekiciliktedir? Niçin ilginçlik, tutarlılık ve güncellikten yoksundur ve bize o kadar az benzer?”

-“Kanamanın önüne hiçbir şey geçemediğinde, fikirler bile kırmızıya boyanır, ya da tümörler gibi birbirinin üzerine tırmanır.”

-“Başlangıçta şeylerden kaçmak için düşünürüz; sonra fazla uzağa gittiğimizde, kaçışımızın pişmanlığıyla kendimizi mahvetmek için.”

-“Nostalji, Mutlak’ın arzu unsurlarıyla inşa edildiği, ölgünlükle işlenen Sınırı Belirsiz’in Tanrı olduğu, duygusal bir ilahiyattır sadece.”

-“Çare bulma saplantısı bir uygarlığın sonunun belirtisidir; selamet arayışı da bir felsefenin sonunun.”

-“Tek bir anda bütün anları ortadan kaldırırız; bunu Tanrı bile yapamazdı.”

-“Eğer doğduğumuz anda, ergenlikten çıkışımızdaki kadar bilinçli olsaydık, beş yaşında intiharların alışılagelmiş bir olgu, hatta bir saygınlık sorunu olacağı muhtemelden de öte bir gerçektir.”

-“Her birimizin kendi içinde taşıdığı intihardan daha büyük bir zenginlik var mıdır?”

-“Ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz; kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine getirmek için ölürüz: Sanki hayatımız, sadece ondan kurtulabileceğimiz anı ileri atmamıza bağlıymış gibi.”

-“Her varlık bir başka varlığın can çekişmesiyle beslenir; anlar, zamanın kansızlığı üzerine vampir gibi üşüşürler- dünya, gözyaşlarının biriktiği bir yerdir.”

-“Devasızlığa bir isim kadrosu bulmaya meraklıyızdır ve isimler icat ederek, felaketlerimizin üzerinde asılı aydınlıklarda bir hafifleme ararız. Kelimeler merhametlidirler: Narin gerçeklikleri bizi kandırır ve teselli eder.”

-“Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir.”

-“Cüzzamımızı haykırmadığımız ölçüde, asırlar tarafından biçimlendirilmiş zarif yapmacıklığa saygı gösterdiğimiz ölçüde ‘uygarlaşmış’ızdır.”

-“Eğer her kederlendiğimizde ağlayarak kurtulma imkanımız olsaydı, teşhissiz hastalıklar ve şiir ortadan kalkardı.”

-“Zaten varlığın kendisi de Hiçliğin bir iddiasıdır.”

-“Sadece ümitsizlik nedeniyle tanımlar getiririz. Bir formül gerekmektedir, hatta pek çok formül; an azından zihne bir haklılık ve yokluğa bir gösteriş sağlamak için.”

-“Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir.”

-“Hiçten fazla olduğumuzu kanıtlayan hiçbir şey yoktur.”

-“Vardım, varım ya da olacağım; dilbilgisinin sorunudur bu, varoluşun değil.”

-“Herkes kendi kendisi için dogmadır; hiçbir ilahiyat, tanrısını, bizim benliğimizi koruduğumuz gibi korumaz; o benliği de şüphelerle sarıp mesele edinsek bile, gururumuzun sahte bir zarafetindendir bu: Dava peşinen kazanılmıştır.”

-“Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır.”

-“Zihin Aynılığı keşfeder, can Sıkıntı’yı, vücut Tembelliği.”

-“Fakat bu oyunun sınırı yoktur: Arzularımızın her biri dünyayı yeniden yaratır, düşüncelerimizin her biri de yok eder…”

-“Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek – yalan söylemek ve kendine yalan söylemek.”

-“Her nesil kendinden önceki neslin cellatlarına anıtlar diker.”

-“Hepten unutulmuş halkların yorgunluğunu gözkapaklarımdan atamıyorum” (Hugo Von Hofmannnsthal)

-“Bizzat geleceği bir mezarlık gibi, olmayı bekleyen her şeyin potansiyel mezarlığı gibi gören kişiyi bezginlik beklemektedir. Yüzyıllar ağırlaşmıştır ve anın üzerine yük olurlar. Bütün bu çağlardan daha kokuşmuşuzdur, bütün imparatorluklardan daha çürümüşüzdür. Tükenişimiz tarihi yorumlar, soluk soluğa kalışımız bize ulusların hırıltılarını duyurur. Kanı çekilmiş aktörler olarak, ağza sakız olmuş zamanın içinde şişirme roller oynamaya hazırlanırız: Evrenin perdesi güvelenmiştir ve deliklerinden artık sadece maskeler ve hayaletler görülür.”

-“Tarih: İçinde büyük harflilerin, onlarla birlikte de onları tahayyül edip el üstünde tutanların çürüdüğü çerçeve.”

-“Bütün ciğerlerden geçmiş olan hava artık kendini yenilemez.”

-“Ne pahasına olursa olsun soyunu sürdürmek isteyen kişi, köpekten zor ayırt edilir.”

-“Uykunuz iyi mi? Rüyalarınız külfetsiz mi? Anonim güruhu kalabalıklaştırırsınız.”

-“Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet – geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?”

-“Keşke dalgın olabilsem, o zaman düşüncelerim kederlerimden kopardı.”

-“Giysi bizimle hiçlik arasına girer. (…) Giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlüklerle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir? (…) Et iskeleti örter, giysi eti örter. (…) Bir şapka taktığınızda, ana karnında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir.”


-“Daha ne kadar zaman kendimize, ‘ilahlaştırdığım bu yaşamdan tiksiniyorum’ diyeceğiz. Sayıklamalarımızın boşluğu hepimizi yavan bir mukadderata boyun eğen tanrılara çeviriyor. Bizzat Kaos bile ancak bir kargaşa sistemi olabilirken, şu dünyanın simetrisine niçin hala başkaldırıyoruz? Alınyazımız kıtalar ve yıldızlarla çürümek olduğundan, mütevekkil hastalar gibi ve çağların sonuna kadar, öngörülmüş, ürkütücü ve beyhude bir meraklılığı peşimiz sıra sürükleyeceğiz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder