-“Her insan, kendinin bir şey önereceği anı bekler:
Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter.”
-“Doyasıya yaşanan her saplantı kendi aşırılıklarıyla
kendini ortadan kaldırır. Ölümün sonsuzluğu üzerinde dura dura düşünce bunu
yıpratmayı başarır.”
-“Sadece hiçliğin sırlarına giriş yapılabilir- ve canlı
olmanın gülünçlüğünün.”
-“Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki
yankısıdır… boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen –ya da incat eden- o
sayıklamanın kurumasıdır.”
-“Zira her birimiz, kendimize hasredilmiş olmamak için
elimizden geleni yaparız.”
-“Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde
bıraktığı izler silinmez bir hale gelir.”
-“Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize
ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin
celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek
için yırtınırız.”
-“O zaman şiire doğru dönmemek elde mi? Onun da, tıpkı hayat
gibi, hiçbir şeykanıtlamama mazereti var.”
-“Tek olmaktan duyduğu gurur, insanı, kendi derdine âşık
olmaya ve tahammül etmeye teşvik eder. Bir ıstırap dünyasında, ıstırapların her
biri, diğerleri nazarında tekbencidir.”
-“Bizzat Tanrı, sadece kendine eklenen sıfatlarla yaşar;
ilahiyatın varoluş nedeni budur. Böylelikle insan, mutsuzluğunun yeknesaklığını
daima farklı biçimlerde niteleyerek, ancak tutkulu bir yeni sıfat arayışıyla
zihnin önünde haklı çıkarır kendini.”
-“Niçin Tanrı o kadar soluk, o kadar dermansız ve o kadar
vasat bir çekiciliktedir? Niçin ilginçlik, tutarlılık ve güncellikten yoksundur
ve bize o kadar az benzer?”
-“Kanamanın önüne hiçbir şey geçemediğinde, fikirler bile
kırmızıya boyanır, ya da tümörler gibi birbirinin üzerine tırmanır.”
-“Başlangıçta şeylerden kaçmak için düşünürüz; sonra fazla
uzağa gittiğimizde, kaçışımızın pişmanlığıyla kendimizi mahvetmek için.”
-“Nostalji, Mutlak’ın arzu unsurlarıyla inşa edildiği,
ölgünlükle işlenen Sınırı Belirsiz’in Tanrı olduğu, duygusal bir ilahiyattır
sadece.”
-“Çare bulma saplantısı bir uygarlığın sonunun belirtisidir;
selamet arayışı da bir felsefenin sonunun.”
-“Tek bir anda bütün anları ortadan kaldırırız; bunu Tanrı
bile yapamazdı.”
-“Eğer doğduğumuz anda, ergenlikten çıkışımızdaki kadar
bilinçli olsaydık, beş yaşında intiharların alışılagelmiş bir olgu, hatta bir
saygınlık sorunu olacağı muhtemelden de öte bir gerçektir.”
-“Her birimizin kendi içinde taşıdığı intihardan daha büyük
bir zenginlik var mıdır?”
-“Ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz;
kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine
getirmek için ölürüz: Sanki hayatımız, sadece ondan kurtulabileceğimiz anı
ileri atmamıza bağlıymış gibi.”
-“Her varlık bir başka varlığın can çekişmesiyle beslenir;
anlar, zamanın kansızlığı üzerine vampir gibi üşüşürler- dünya, gözyaşlarının
biriktiği bir yerdir.”
-“Devasızlığa bir isim kadrosu bulmaya meraklıyızdır ve
isimler icat ederek, felaketlerimizin üzerinde asılı aydınlıklarda bir
hafifleme ararız. Kelimeler merhametlidirler: Narin gerçeklikleri bizi kandırır
ve teselli eder.”
-“Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş
olan değil insanlar arasında acı çekendir.”
-“Cüzzamımızı haykırmadığımız ölçüde, asırlar tarafından
biçimlendirilmiş zarif yapmacıklığa saygı gösterdiğimiz ölçüde
‘uygarlaşmış’ızdır.”
-“Eğer her kederlendiğimizde ağlayarak kurtulma imkanımız
olsaydı, teşhissiz hastalıklar ve şiir ortadan kalkardı.”
-“Zaten varlığın kendisi de Hiçliğin bir iddiasıdır.”
-“Sadece ümitsizlik nedeniyle tanımlar getiririz. Bir formül
gerekmektedir, hatta pek çok formül; an azından zihne bir haklılık ve yokluğa
bir gösteriş sağlamak için.”
-“Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir.”
-“Hiçten fazla olduğumuzu kanıtlayan hiçbir şey yoktur.”
-“Vardım, varım ya da olacağım; dilbilgisinin sorunudur bu,
varoluşun değil.”
-“Herkes kendi kendisi için dogmadır; hiçbir ilahiyat,
tanrısını, bizim benliğimizi koruduğumuz gibi korumaz; o benliği de şüphelerle
sarıp mesele edinsek bile, gururumuzun sahte bir zarafetindendir bu: Dava
peşinen kazanılmıştır.”
-“Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır.”
-“Zihin Aynılığı keşfeder, can Sıkıntı’yı, vücut
Tembelliği.”
-“Fakat bu oyunun sınırı yoktur: Arzularımızın her biri
dünyayı yeniden yaratır, düşüncelerimizin her biri de yok eder…”
-“Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek – yalan
söylemek ve kendine yalan söylemek.”
-“Her nesil kendinden önceki neslin cellatlarına anıtlar
diker.”
-“Hepten unutulmuş halkların yorgunluğunu gözkapaklarımdan
atamıyorum” (Hugo Von Hofmannnsthal)
-“Bizzat geleceği bir mezarlık gibi, olmayı bekleyen her
şeyin potansiyel mezarlığı gibi gören kişiyi bezginlik beklemektedir. Yüzyıllar
ağırlaşmıştır ve anın üzerine yük olurlar. Bütün bu çağlardan daha
kokuşmuşuzdur, bütün imparatorluklardan daha çürümüşüzdür. Tükenişimiz tarihi
yorumlar, soluk soluğa kalışımız bize ulusların hırıltılarını duyurur. Kanı
çekilmiş aktörler olarak, ağza sakız olmuş zamanın içinde şişirme roller oynamaya
hazırlanırız: Evrenin perdesi güvelenmiştir ve deliklerinden artık sadece
maskeler ve hayaletler görülür.”
-“Tarih: İçinde büyük harflilerin, onlarla birlikte de
onları tahayyül edip el üstünde tutanların çürüdüğü çerçeve.”
-“Bütün ciğerlerden geçmiş olan hava artık kendini
yenilemez.”
-“Ne pahasına olursa olsun soyunu sürdürmek isteyen kişi,
köpekten zor ayırt edilir.”
-“Uykunuz iyi mi? Rüyalarınız külfetsiz mi? Anonim güruhu
kalabalıklaştırırsınız.”
-“Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir
tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet –
geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni
hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi
peki?”
-“Keşke dalgın olabilsem, o zaman düşüncelerim kederlerimden
kopardı.”
-“Giysi bizimle hiçlik arasına girer. (…) Giyimli olduğumuz
içindir ki ölümsüzlüklerle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl
ölünebilir? (…) Et iskeleti örter, giysi eti örter. (…) Bir şapka taktığınızda,
ana karnında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa
yiyecekleri kimin aklına gelir.”
-“Daha ne kadar zaman kendimize, ‘ilahlaştırdığım bu
yaşamdan tiksiniyorum’ diyeceğiz. Sayıklamalarımızın boşluğu hepimizi yavan bir
mukadderata boyun eğen tanrılara çeviriyor. Bizzat Kaos bile ancak bir kargaşa
sistemi olabilirken, şu dünyanın simetrisine niçin hala başkaldırıyoruz?
Alınyazımız kıtalar ve yıldızlarla çürümek olduğundan, mütevekkil hastalar gibi
ve çağların sonuna kadar, öngörülmüş, ürkütücü ve beyhude bir meraklılığı
peşimiz sıra sürükleyeceğiz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder