İçimde bir yengeç var.
İçimdeki en kuytu kovukta yaşıyor olmalı; oradan seyrediyor
herhalde her yaşadığımı. Ancak arada bir hissediyorum varlığını – ancak arada
bir belli ediyor kendini. Ama biliyorum : hep orada...
... bana direnir çoğunlukla – dolambaçlı yollarla karışır
yaptıklarıma, ket vurur. Bir yolunu bulup yaptıklarımı engeller; yapacaklarımı
belirlemeğe çalışır.
Bunun temelinde benim ile uyum içinde olmaması yatsa gerek.
Benim yaptıklarım aykırı geliyor olmalı ona.
Sanıyorum benden pek hoşnut değil.
En çok dayanamadığı da, benim, devinimsiz, eylemsiz kaldığım
zamanlardaki hâlimdir – (gün olur, hiçbirşey yapmak gelmez içimden; ya da :
hiçbirşey yapmak gelir – öyle, bir köşeye oturur, saatlerce, etrafıma bakınırım
– seyrederim. Kafamdan binbir türlü imge, tasarım, düşünce –öylesine,
gelişigüzel– geçip durur; zaman da geçer ya, öyle –?
aldırmam...), bu durumlarda, içimde, kocaman kıskacının
çat–çatını, sert ayaklarının yan yan eşelenen öfkeli katırtısını duyarım.
"Yürü git!", der bana; ama ben kalakalmış olurum. Dinlemem onu;
belki, dinlemek elimden – içimden– gelmez.