29 Haziran 2014 Pazar

günlerce çıkmadı evden, belki aylarca, o kadar ki zaman kavramı yalnızca yılı biliyordu. ne okula, ne çarşıya, ne içmeye, ne gezmeye, ne arkadaşa, ne sevgiliye, ne kediye; hiçbirşeye ve hiçbiryere uzanmıyordu eli. yarım kalmış, bitirilmemiş bir satranç, bir oyun duruyordu yerli yerinde odanın bir köşesinde ‘şah ve mat’ı bekleyerek. duvarlar ayrıntıları baktıkça ürperten karakalem resimlerle donanmıştı, ‘tanrı babanın not defteri’ isayı ve havarilerini haykırırken tam da, açık kalmıştı masasının üzerinde…

- tanrı da yalnız en az benim kadar!

ve arkadaşlarının isimlerinden tanrı-isa-havariler üçgenini tamamlayan anlamlar çıkarmaya başladığında ‘tanrı babanın not defteri’ni sonlandırdı son yaprağında. defteri sonlandıranın isa, defteri sonlandıranın arkadaşlarının da isanın havarileri olduğunun farkına vardığında, telaşlı bir heyecanla müjdeyi verdi arkadaşlarına oryantalizmin ve alkolün eşliğinde. ve arkadaşları sadık kalarak sevgili muştucularına rollerini belirlediler çizilen üçgenin dışında, ve dahası sorgular, sualler, tanrı babayla monologlar, muştucuyla diyaloglar,… derken çıkamadan işin içinden evren, çağın nuru, asil kan, asıl kan falan derken o günün bitmesiyle dağıldı üçgen bir başka yıla, bir başka mekana…

- yalnız sol elimdir çarmıha gerilen…

sonrası gerçek dışı, sonrası persona…

- aynaya karakalem portremi çizdim, hergün bakıyorum yüzüne.