Schiller’in dil tavrı, alt sınıflardan gelip de ilk kez
girdiği kibar topluluk içinde ne yapacağını şaşıran ve sesini duyurmak için
avaz avaz bağıran gencin durumunu getirir akla: Gücün ve saygısızlığın
karışımı.
Almanlar tumturaklı söylevciliği Fransızlardan almışlar ama
provayı birahanede yapmışlardır. Sınırsız ve giderilmesi imkansız talepleriyle
bir horoz gibi kabaran küçük burjuva, sahip olmadığı bir iktidarla kendini
özdeşleştirirken, mutlak tin ve mutlak dehşete varacak kadar ileri gider. Bütün
idealistlerin ortak özelliği olan ve insanlığın tümünü içermeye yönelen fazlaca
görkemli yücelikle -yaşıyor olmaktan başka özelliği olmayan küçük şeyleri
canavarca ezmeye her zaman hazır bir yücelik- burjuva şiddet adamlarının kaba
gösterişçiliği arasında çok yakın bir işbirliği vardır. Tinsel devlerin vakur
duruşu, boş kahkahaya, patlamaya ve vurup kırmaya yatkındır.
Büyük harfle Yaratış derken, benliklerini şişirmeye ve bütün
sorunları küçültmeye yarayan o zorlayıcı istenci kast ediyordur bunlar: Pratik
aklın önceliğinden teori nefretine giden yol her zaman bir adımlıktı.
Düşüncenin bütün idealist devinimlerine içkin bir dinamiktir bu: Hegel’in
dinamiği yine kendisiyle düzeltme yolundaki sınırsız çabası bile o dinamiğe
yenik düşmüştü.
Dünyayı bir ilkeden çıkarsama isteği, iktidara direnmek
yerine onu gaspetmek isteyen kişinin tutumudur.
Nitekim Schiller de öncelikle gaspçılarla ilgiliydi. Klasik
bir tanrılaştırma örneği olan doğa üzerinde egemenlik düşüncesi. kaba ve aşağı
olanın kendine tuttuğu bir aynadır, onu zorlu bir olumsuzlama içinden kendine
gösteren bir ayna. İdealin hemen arkasında hayat durur. Elysium’un gül
bahçelerinin kokusunu anlatan sözler, tek bir gülün kokusundan alınan zevke
indirgenemeyecek kadar ihtişamlıdır ama daha çok bir müsteşar odasının sigara
kokusunu çağrıştırır. Arka planda duran çok duygulu dolunayın asıl modeliyse
sınavlara çalışan öğrencinin cılız gaz lambasıdır.
Kudrete özenen zaaf, yükseldiği söylenen burjuvazinin
düşüncesini ideolojiye teslim etmişti – daha sınıfın istibdata karşı esip
yağdığı dönemde bile. Hümanizmin en gizli, en iç odasında, onun asıl ruhunu
oluşturan kudurmuş bir mahpus dönenir durur: Sonradan Faşist adını alarak
dünyayı da bir hapisaneye çevirecektir.