21 Haziran 2014 Cumartesi

michel foucault


Bugün yapmak zorunda oldu­ğum konuşmada ve burada belki de yıllar boyunca yapmak zorunda kalaca­ğım konuşmalarda, hiç kimseye sezdirmeden eriyip gitmeyi dilerdim. Söy­lem aşırılığının içerisinde eriyip gidiyoruz. Söy­lem aşırılığının içerisinde eriyip gidiyoruz. Söze baş­lamaktansa, sözün beni sarıp sarmalamasını ve beni her türlü olası baş­langıcın çok ötelerine taşımasını isterdim. Konuşacağım sırada, kimliği bulunmayan bir sesin benden epey önce söze başlamış olduğunu far­ke­di­vermek ne hoş olurdu: o zaman sözcükleri bağlamak, cümleyi sürdürmek, kendisini, sanki bir an için, askıda tutarak bana işaret vermişçesine yarat­tığı boşlukların arasında, hiç kimsenin fazlaca dikkatini çekmeksizin yer­leşivermek yeterdi bana. Böylece başlangıç olmayacaktı; ve söylemin ken­disinden kaynaklandığı kişi olacak yerde, onun uzayıp gidişinin rastlan­tısallığında zayıf bir boşluk, olası eriyişindeki bitiş noktası olacaktım